Ermeni Soykırımının Yıldönümünde Seyyar Forum Olarak Düşüncelerimiz...




                                                                                                                                 24.04.2014

#24Nisan Osmanlı Ermenilerinin vücudunda insanlığa karşı işlenmiş bir suçun, bir soykırımın günüdür.
#ErmeniSoykırımı Devlet ve Milletinin “Türk” olabilmesinin ön şartlarındandır; 20. yy. başında ötekilerin yok edilmesi üzerine kurulmuştur.
Soykırım bir an değil bir süreçtir, yüzleşilmedikçe, cezasız kaldıkça sürer. Tarihle yüzleşmek öpeyim geçsin hafifliğine dönüştürülmemelidir.
Tarihle yüzleşmek Ermeni soykırımını yapan grupların torunlarının vicdanını rahatlatmak için değil insanlığa karşı suçun cezasızlığına, kazanca dönüştürülmesine son verilmesi demektir.
Yüzleşme, hedefe konmuş insanları bu topraklarda normalleştirebildiği zaman mümkündür, adildir, anlamlıdır.
Ermeniler kamusal alanda istedikleri gibi, kişi veya kolektif olarak, huzurla yaşayabildiklerinde yüzleşmeden söz edilebilir. Yüzleşmenin anayollarından biri tapu daireleri kayıtlarından geçer. Gasp edilen mallar hak sahiplerine iade edilmelidir.
Normalleşme, ancak yurduna, toprağına dönme hakkı, vatandaşlığa koşulsuz kabul ve vergi muafiyetlerinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır.
Ermeni ve Dersim Soykırım, Rumların etnik temizlik sorumluları ifşa edilip, “ulus inşaası tarihi”nin karanlık anları olarak tanınmalıdır. Bu tanım lafta kalmayıp okul kitaplarına yazılmalı, meydanlara, katliam merkezlerine insanlık adına utanç abideleri olarak dikilmelidir.
Ermeni soykırımını hatırlamak, soykırım sebeplerini yeniden kuracak saldırgan “ulusal kimlik”lerin yaratılması sürecine de dönüşmemelidir.







Seyyar Forum ve GEZIniyoruz Network Seçim Sonrası Analizi



11/4/2014
Sandıktan ne çıktı?
İktidarın son hokkabazlığı seçim kayıplarından bir zafer kanısı çıkarmaktır. Bu kanının oluşmasında kendini sandıkçılığa sıkıştıran muhalif kesimlerin de rolü büyüktür. Yönetimin iliklerine işlemiş kriminalliğini temize çıkaracak bir sandık yoktur, olamaz. Ayrıca “millet” iradesi demagojisini kendisine en güvenli liman belleyen iktidarın binlerce sandık hilesi ve oy hırsızlığı iddiasına konu olması da manidardır. Ankara, Ağrı ve Serêkanî (Ceylanpınar) gibi çokça örnekler iktidarın sandığa saygı konusundaki ikiyüzlülüğünü ifşa etmenin ötesinde müstakbel seçim yenilgilerine de ne denli hoyratça tertiplerle tepki verecegine dair çok açık işaretlerdir. Kült-iktidarın ailesiyle yangından mal kaçırır gibi balkondan ilan ettiği ‘zaferi’ daha fazla gerilim, baskı ve şiddetin yakıtı yapacağına da şüphe yoktur.
Kirlenmek güzel midir?
Bununla beraber seçim öncesi yazdığımız gibi, kriminal iktidarın “ben kirliyim; siz de kirleneceksiniz; bu bizim son yaşama ihtimalimizdir” doğrultusunda ilan ettiği ‘seferberlik’ maalesef gözardı edilemez bir karşılık buldu. Bu desteği sadece “alt sınıfların” nesnel çıkarlarına veya “elit-avam” ikilemindeki kültürel tutumuna bağlamak hüsn-i-ta'lil'den öteye gidemez. Bu tür klişe ve derinliksiz açıklamalar hem analiz adı altında iktidara meşruiyet zemini sunuyor, hokkabazlığına kılıf üretiyor, hem de vaziyetin vahametini perdeliyor.  Kült-iktidar kendisini ve yakın çevresini hesap vermekten kurtarmak için talancılığına, ahlaki iflasına ve tiranlaşmasına rıza üreten saldırgan bir vicdan sistemini yaygınlaştırma çabasındadır. Bunu yaparken de bir yandan yeni “iç-düşmanlar” yaratmakta, bir yandan da ülkenin etnik-dini-kültürel fay hatlarına fütursuzca yüklenmektedir. Kısacası erk-sahibi geri dönülemez bir biçimde kaybettiği itibar ve meşruiyetine rağmen iktidarda kalabilmek uğruna topluma felaket tohumları serpmekten kaçınmıyor.
Peki ya şimdi?

Seyyar Forum ve GEZIniyoruz Network olarak yerel seçimlerden üç temel sonuç çıkarıyoruz. Birincisi, mevcut kurumsal siyaset örgütlenme tarzı, programı ve siyasi-moral konumlanışı itibariyle kriminal iktidarın alternatifi değil bilakis varlık şartıdır. İkincisi, iktidar-muhalefet kısır kurumsal siyasetine ve oradan gelecek hazır çözümlere bel bağlamanın, kolay yenilgi hissi veya uçucu zafer sanrısı ötesinde sunacağı bir seçenek yoktur. Bu tür bir siyasetin felç olmuş nesnesi ve seyircisi olmamak için tartışılamaz hak ve özgürlüklerimizi savunma ve genişletme mücadelesinde ısrar etmeliyiz. Bunu gerçekleştirebilmenin en temel yolu yatay, kolektif ve çoğulcu inisiyatifleri artırmaktır. Bu sebeple Gezi sonrası ortaya çıkan forumların bu bakışla canlandırılması ve sadece semtler ölçeğinde kalmayıp yaşamın her alanına nüfuz etmeleri özellikle önemlidir. Üçüncü ve son olarak ise 'hayır' demenin ve sesimizi yükseltmenin hiçbir aracını dışlamamakla beraber, seçim sürecinde sokağın başka yöntemlere yedeklenemez olduğunu görüyoruz. Çünkü sokak sadece geleceğe ait değişimin itici gücü değil,  kendilerimizi özgürleştirdiğimiz, aracısız ve doğrudan ifade edebildiğimiz anın adıdır.