Sandıktan
ne çıktı?
İktidarın son
hokkabazlığı seçim kayıplarından bir zafer kanısı çıkarmaktır. Bu kanının
oluşmasında kendini sandıkçılığa sıkıştıran muhalif kesimlerin de rolü
büyüktür. Yönetimin iliklerine işlemiş kriminalliğini temize çıkaracak bir sandık
yoktur, olamaz. Ayrıca “millet” iradesi demagojisini kendisine en güvenli liman
belleyen iktidarın binlerce sandık hilesi ve oy hırsızlığı iddiasına konu
olması da manidardır. Ankara ,
Ağrı ve Serêkanî (Ceylanpınar) gibi çokça örnekler iktidarın sandığa
saygı konusundaki ikiyüzlülüğünü ifşa etmenin ötesinde müstakbel seçim
yenilgilerine de ne denli hoyratça tertiplerle tepki verecegine dair çok açık
işaretlerdir. Kült-iktidarın ailesiyle yangından mal kaçırır gibi balkondan
ilan ettiği ‘zaferi’ daha fazla gerilim, baskı ve şiddetin yakıtı yapacağına da
şüphe yoktur.
Kirlenmek
güzel midir?
Bununla
beraber seçim öncesi yazdığımız gibi, kriminal iktidarın “ben kirliyim; siz de
kirleneceksiniz; bu bizim son yaşama ihtimalimizdir” doğrultusunda ilan ettiği
‘seferberlik’ maalesef gözardı edilemez bir karşılık buldu. Bu desteği sadece
“alt sınıfların” nesnel çıkarlarına veya “elit-avam” ikilemindeki kültürel
tutumuna bağlamak hüsn-i-ta'lil'den öteye gidemez. Bu tür klişe ve derinliksiz
açıklamalar hem analiz adı altında iktidara meşruiyet zemini sunuyor,
hokkabazlığına kılıf üretiyor, hem de vaziyetin vahametini perdeliyor.
Kült-iktidar kendisini ve yakın çevresini hesap vermekten kurtarmak için
talancılığına, ahlaki iflasına ve tiranlaşmasına rıza üreten saldırgan bir
vicdan sistemini yaygınlaştırma çabasındadır. Bunu yaparken de bir yandan yeni
“iç-düşmanlar” yaratmakta, bir yandan da ülkenin etnik-dini-kültürel fay
hatlarına fütursuzca yüklenmektedir. Kısacası erk-sahibi geri dönülemez bir
biçimde kaybettiği itibar ve meşruiyetine rağmen iktidarda kalabilmek uğruna
topluma felaket tohumları serpmekten kaçınmıyor.
Peki ya
şimdi?
Seyyar Forum ve GEZIniyoruz Network olarak
yerel seçimlerden üç temel sonuç çıkarıyoruz. Birincisi, mevcut kurumsal
siyaset örgütlenme tarzı, programı ve siyasi-moral konumlanışı itibariyle
kriminal iktidarın alternatifi değil bilakis varlık şartıdır. İkincisi,
iktidar-muhalefet kısır kurumsal siyasetine ve oradan gelecek hazır çözümlere
bel bağlamanın, kolay yenilgi hissi veya uçucu zafer sanrısı ötesinde sunacağı
bir seçenek yoktur. Bu tür bir siyasetin felç olmuş nesnesi ve seyircisi
olmamak için tartışılamaz hak ve özgürlüklerimizi savunma ve genişletme
mücadelesinde ısrar etmeliyiz. Bunu gerçekleştirebilmenin en temel yolu yatay,
kolektif ve çoğulcu inisiyatifleri artırmaktır. Bu sebeple Gezi sonrası ortaya
çıkan forumların bu bakışla canlandırılması ve sadece semtler ölçeğinde
kalmayıp yaşamın her alanına nüfuz etmeleri özellikle önemlidir. Üçüncü ve son
olarak ise 'hayır' demenin ve sesimizi yükseltmenin hiçbir aracını dışlamamakla
beraber, seçim sürecinde sokağın başka yöntemlere yedeklenemez olduğunu
görüyoruz. Çünkü sokak sadece geleceğe ait değişimin itici gücü değil,
kendilerimizi özgürleştirdiğimiz, aracısız ve doğrudan ifade edebildiğimiz anın
adıdır.